20 Nisan 2012 Cuma

MEDENİYETLER ŞEHRİ ANTAKYA...

Gezi notlarımda son olarak Gap turu kapsamında yaptığımız  Mersin ve Tarsus'u anlatmıştım. Sıra geldi bir çok medeniyeti hoş görüsü ile bünyesinde barındıran Antakya' yı benim gözümden anlatmaya.. Antakya bu turda çok merak ettiğim iki yerden biriydi. Can, Ezan, Hazan, Künefe, Asi Nehri, Şelaleleri, meze çeşitleri farklı inanışlarda  yaşam alanlarıyla meşhur Antakya.. Bu meşhurluklarının yanında son zamanlarda dizilere de yaptığı ev sahipliğiyle   de ünlü Antakya.
 Baştan söyleyeyim turda Antakya'ya bir gün ayrılmıştı, eğer siz bu şehri ziyaret etmeyi düşünürseniz en az üç gününüzü ayırın derim. Çünkü bu kadar tarihi bir şehri muhteşem mezelerini doya doya görmek ve tatmak için geniş zamana ihtiyaç var. İleri ki zamanlarda bu güzellikleri doya doya görmek için tekrar Antakya'ya gitmek isterim:))) Şimdi size bu kısıtlı zamanda yaptığımız şehir gezimizi, dilim döndüğünce kalemim el verdiğince anlatmaya çalışayım:))
                              Şehre girmeden önce uçsuz bucaksız Amik Ovası'dan geçiyoruz.

                                                                        Antakya merkezden genel bir görünüş.. 





                                      
Şehre ilk indiğimizde Antakya merkez de bulunan Dünyanın en önemli mozaiklerinin sergilendiği Antakya Arkeoloji Müzesini geziyoruz.

Hitit, Helenistik ,Roma ve Bizans dönemlerine  ait olan ve Harbiye, Antakya, Atçana , Seleukeia  Pieria  ile İskenderun’da bulunmuş eserlerin sergilendiği müze mozaik koleksiyonlarının zenginliği yönünden dünyada ikinci sırayı almaktadır.


Sonraki durağımız olan Hristiyan tarihinin en eski kiliselerinden biri olarak bilinen Saint Pierre Kilisesi'ni geziyoruz.
Saint Pierre Kilisesi, Stauris Dağı 'nın batısında kayalara oyulmuş 13 metre derinliğinde, 9.5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde bir mağaradan oluşmaktadır. Antakya 'da ki ilk Hıristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağara Hıristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilir.

Kilisenin erken döneminden günümüze sadece taban mozağinin parçaları ve sunağın sağında, duvar boyamalarının izleri kalmıştır. Dağa açılan tüneli bir zamanlar burada toplanan Hıristiyanların baskınlar sırasında kaçmak için kullandıkları sanılmaktadır. Kayalardan sızarak yalakta toplanan su vaftiz için kullanılmıştır. Son yıllara kadar ziyaretçilerin şifalı kabul ederek içtikleri, hastalara götürdükleri bu su sızıntısı depremler nedeniyle azalmıştır.
Bu resimde de kilisenin iç kısmını görüyoruz.
Kilisenin bulunduğu yükseklikten, Antakya'dan bir görünüş.
       Daha sonra Anadolu’da yapılan ilk cami olarak bilinen Habibi Neccar Cami'ni geziyoruz.

Antakya’da bulunan tarihi cami. Anadolu’da yapılan ilk cami olarak bilinir. Cami Roma dönemine ait bir pagan tapınağının üzerine inşa edilmiştir. Günümüzdeki cami Osmanlı dönemi eseridir, etrafı medrese odaları ile çevrilidir. Avlusunda 19.yy eseri bir şadırvan bulunur. Caminin kuzeydoğu köşesinde İsa’nın havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya(Pavlos) ile onlara ilk inanan ve şehit edilen ilk kişi olan Antakyalı Habib-i Neccar’ın türbesi bulunur.
Antakya şehri, İslam Devleti’nin lideri Halife Ömer’in komutanlarından Ebu Ubeyde Bin Cerrah tarafından 636 yılında fethedildiği dönemde fethin simgesi olarak, Habib-i Neccar ve İsa’nın iki havarisinin mezarının bulunduğu yerde, bir cami inşa edilmiştir. 1098 yılında Haçlılar'ın eline geçen ve 1099’da Antakya Prensliği halini alan şehri Memluk Sultanı Melik Zahir Baybars fethedince camiyi yeniden yaptırmıştır. Caminin medrese duvarlarında üzerinde Baybars’ın adı olan bir kitabe vardır. Depremlerden zarar gören cami ve minaresi birçok kez yenilenmiştir. 


     Kahve molası vermek ve Antakya'nın meşhur Haytalısını yemek için haytalıyı en iyi yaptığı söylenen Affan Kahvesine gidiyoruz. Kahve siparişlerimizi veriyoruz. Kahvelerimiz gelince biraz şaşırıyoruz. Çünkü kahvelerimiz beklenin aksine fincanda  değil ince belli çay bardağında geliyor. Kahvelerimizi içip haytalımızı yiyoruz. Haytalını içinde süt, nişasta ve gül şurubu bulunuyormuş. Değişik tat sevenler için farklı bir lezzet...
Antakya'nın meşhur dar sokaklarında minik bir tur attıktan sonra Harbiye şelalelerine doğru yol alıyoruz.


Harbiye şelalelerini gezdikten sonra akşam yemeği için kalacağımız otelin yolunu tutuyoruz.
Yemekte miss gibi Antakya'ya özgü tepsi kebabımızı yiyoruz.                           
                         Ertesi sabah fotoğraf da  gördüğünüz manzara eşliğinde Antakya'dan ayrılıyoruz.
devamı var:))))))

3 yorum:

  1. iyi gezmeler..Yakında bizimde gitme planımız var..tavsılerını dıkkate alıcam :)

    YanıtlaSil
  2. antakyayı gerçekten bende gitmek istiyorum nasip olur inşallah.. tepsi kebabına ve gelincik terlesına bayıldım:) sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  3. iskenderun hataya gitmiştim ama antakya ya vaktim kısıtlı olduğu için geçememiştim :)))
    fotolar gerçekten çok güzel...
    ben çok severim böyle yerleri gezmeyi :))
    sevgiler...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...